Çift ve Aile Danışmanlığı

Çift  ve Aile danışmanlığı, ilişkilerinde çeşitli problemler yaşayan çiftlerin sorunların sebeplerini ve nasıl yönettiklerini değerlendirerek ilişkiyi geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmayı amaçlamaktadır. Çözümü zor gibi görünen, sık görülen bu problemler aslında danışanların iletişime açık olması ve düzenli katılımıyla kısa sürede aşılabilmektedir.

Aile Terapisi

Aile, anne-baba-çocuk, bazı ailelerde akrabaların dahil olduğu bir sistemdir. Aile de sistemin üyelerinin her biri bu sistemi etkilemektedir. Bu etki olumlu olduğu kadar olumsuz da olabilmektedir.  Olumsuz etkiler aile sisteminin işleyişini bozmakta ve sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Bu sorunlar bazen ailenin bütününü, bazen de bir üyesini etkilemektedir. Gerek aile sistemindeki ve gerekse bireylerde ortaya çıkan sorunlar aile terapisi yoluyla iyileştirilebilir. Ancak bazı sorunlar aile terapisi yaklaşımıyla çözülmeye daha uygundur. Bunlar terapide ne olursa olsun  evlerine, ailelerine dönülecek olmasından dolayı, çocuklarla ilgili sorunlar, evlilik ya da diğer yakın ilişkilerle ilgili yakınmalar, aile de kavgalar ve ailede önemli değişiklerin yaşandığı dönemlerde bireylerde ortaya çıkan semptomlar sayılabilir. Bu nedenle, aile terapisi, aile üyelerini bütünüyle değiştirerek ve aile üyelerinde eş zamanlı değişimi sağlayarak kalıcı bir iyileşme sağlamayı amaçlamaktadır.

 

Bireysel Evlilik Terapisi

Çift terapisi için tercih edilen yöntem çiftlerin birlikte seanslara katılması olsa da bu durum her zaman mümkün olmayabilir. Problemle yüzleşebilmek ve üzerinde çalışabilmek için hazır ve gönüllü olmak önemlidir. İlişki çift taraflı bir olgu olduğundan, çiftlerden birinin ilişkiyle ilgili problem yaşıyor olması iki tarafı da aynı derecede etkiler. Fakat her zaman probleme yaklaşım şekli aynı olmayabilir. Eşlerden biri problemi çözmek isterken diğeri konunun üzerini kapatmak, görmezden gelmek gibi yöntemler tercih ediyor olabilmektedir. Buna benzer durumlarda, eşlerden biri ilişkinin olumsuzluğunu gidermek, sağlıklı iletişim kurabilmek ve ilişkiyi güçlendirmek için sorumluluğu alıp, süreci başlatabilir. Eşlerden birinin bu sorumluluğu aldığı zamanlarda bireysel aile terapisi uygulanmaktadır.

Bireysel aile terapisi yoluyla, eşlerin ilişkileri üzerinde birlikte çalışmaları yöntemiyle etkili olsa da, bireylerin tek başına ilişki için uygulayabilecekleri çözüm yolları da oldukça fazladır. İlişkinin sorunlarını fark etmek, karşı tarafın açısından empatik bir yaklaşımla problemi görebilmek ve doğru yöntemi bireysel olarak uygulamak çift ilişkisinde etkili olacaktır. Değişimi fark eden diğer partner, ilişkinin geleceği ile ilgili umut duydukça, zaman i

 

Boşanma Süreci Danışmanlığı

Boşanma ,  iki  insan   arasındaki  beraberliğin  sona  ermesidir.  Çiftler  bazen  evli  olarak  kalsalar  da  aralarında  duygusal  bir  boşanma  olabilir. Bazen  de  yasal  olarak boşansalar  bile  birbirlerinden  kopamama   durumları  yaşanabilir.

Boşanma  öncesi, boşanma sırası  ve  sonrasında  birtakım  değişik  duygu   ve  düşünceler  baş gösterebilir. Bu  sürecin  herhangi  bir  döneminde  bir  uzmana  başvurulması  bu  sürecin  daha  kolay  atlatılmasına  yardımcı  olabilir.

Boşanma  öncesi  dönem  düşünme  dönemidir.  Bu  dönemde  ilişkideki  sıkıntıların  fark  edilip,  bunlarla  yüzleşilen süreçtir.  Bu  dönemde  kişi  öncelikle  mutsuzluk,  ilişkiye  yabancılaşma, kaos  gibi  duygular  hissedilebilir. Bu  duygularla  baş ederken  ortaya  bazı  davranışlar  çıkabilir.  Terapi  arayışına  girmek,  münakaşa  etmek,  eşle  yüzleşmek,  tartışma  her  şey  yolundaymış  gibi  yapma  bu  davranışlardan  bazılarıdır.

Boşanma  sırası  dönem  mahkeme  dönemidir.  Eşlerden  biri  ya  da  her  ikisi  depresyona  girebilir,  kızgınlık  ve  öfke  hissedebilirler. Bu  duyguların  ardından  bir  yas  tutma  ve  rahatlama  sürecine  geçilir. Eşler  artık  resmi  olarak  ayrılmaktadırlar  ve  boşanma  işlemleri  yasal  olarak  başlatılmıştır. Buna  paralel  olarak  ekonomik  düzenlemeler  yapılır  ve  çevreye  durum  açıklanır.  Bu  dönemde  olayların  daha  sessiz  yaşanması  önemlidir.  Aile  ve  arkadaşlarla  çok  fazla  temas  halinde  olunmamalıdır.

Boşanma  sonrası  dönem  dengenin  yeniden  kurulması  söz  konusudur. Bu  dönemde  kişiler  daha  iyimser,  kararlı  olurlar. Zaman  zaman  pişmanlıklar  ortaya  çıksa  da  durumun  kabullenilmesiyle  birlikte  kişinin  kendine  güveni  artar,  benlik  değeri  yükselir.

Boşanmanın  psikolojik  olarak  tamamlanmasıyla  da  kişi  hayatını  yeniden  yapılandırmaya  başlar. Boşandıktan  sonra  eşlerin  mümkün  olduğunca  aynı  ortamda  ve  arkadaş  gruplarında  bulunmamaları  tercih  edilir. Çocuklarla  ilgili  olarak  da  bir  uzmana  başvurmak  yararlı  olacaktır. çinde gönüllü olarak terapiye katılma isteği duyacaktır.

 

 

 

 

Çift Terapisi

Çift terapisi, bireysel terapiden farklı niteliktedir. Bu terapi stilinde, önemli olan aile içindeki ve çiftler arasındaki ilişki dinamiklerini gözlemlemek ve bunlar üzerine bir çalışma süreci oluşturmak olduğu için, çiftler seanslara genel olarak birlikte katılırlar. Üyelerin sorunları ve ilişkinin dinamiğine göre, bazen çiftler seanslara bireysel olarak da katılabilmektedir.

Çiftlerin terapilerinde öncelikle çiftin ilişkisi tüm yönleriyle değerlendirilir. Bu aşamada her iki tarafın problemi kendi bakış açısıyla yorumlaması istenir. Partnerinin var olan problemi eşinin bakış açısıyla dinliyor olması ve doğru sorularla probleme yönelik çözüm önerileri üretiyor olmaları terapi süreci için büyük önem taşır. Eşlerin birbirleriyle iletişim şekli göz önünde bulundurularak değişime yönelik hedefler belirlenir. Gerekli görüldüğü takdirde bazı psikometrik testler bireylerin kişilik özelliklerini daha iyi anlamak ve güçlü yönlerini görmek için uygulanabilir. Belirlenen hedefler doğrultusunda çiftlerin bireysel kaynaklarını kullanarak daha güçlü bir ilişki oluşturmak çift terapisinin çalışma alanları arasındadır. Seansların devamında, çiftlerin etkileşimleri, birbirlerinin söylediklerini duyup duymadıkları, iletişim stilleri ele alınarak doğru şekilde yönlenmeleri, çözüme odaklanmaları sağlanır. Terapi sürecinin sadece seans odasıyla sınırlı kalmaması için gerekli görüldüğü durumlarda terapist tarafından verilen ev ödevleri çiftlerin terapi sürecini seanslar dışında da sürdürmelerini destekler. Çiftler bir yandan çalışmalarına devam ederken, diğer yandan da çözümün kendilerinde olduğunu fark ederler.

Çift terapilerinde, terapi süreci ve işleyiş, terapist tarafından çiftler ile birlikte işbirliği içinde oluşturulur. Önemli nokta, bireysel problemlerin yanı sıra, ilişkide oluşmuş olan problemlere işaret etmek ve nedenleri araştırılarak, çiftlerin çözüm yolları bulabilmelerine yardımcı olmaktır. Terapinin süresi var olan problemin türüne, şiddetine ve bireylerin değişim hızına göre şekillenir. Yapılandırılmış görüşmelere düzenli olarak katılım, sorunlarının çözümünde ve farkındalığa erişmede önem taşır.

 

 

 

 

Çocuk Odaklı Kısa Aile Terapisi

 

Çocuğun davranışsal ve duygusal problemleri ele alınırken, içinde yaşadığı aile bu süreçten bağımsız düşünülemez. Çünkü biliyoruz ki ailenin yaşadığı problemler çocukları küçük ya da büyük bir şekilde etkileyebiliyor. Benzer şekilde çocuğun yaşadığı problem de aileyi etkileyebiliyor. Bu yüzden çocuğun yaşadığı problem değerlendirilirken aileyi ve problemin çözümüne katkı sağlayabilecek yakın çevreyi (bakıcı, öğretmen vb.) bu sürecin içine dahil etmek büyük önem taşımaktadır.

Çocuk odaklı aile terapisinde, çocuğun gelişim süreçleri, bu dönemlerde ailenin içinden geçtiği süreçler değerlendirilirken, aile ile birlikte belirlenen terapi hedefini gerçekleştirmek için aile bireylerinin hangi bağlamda katkıda bulunabileceği saptanır. Problemi tetikleyen faktörlerin azaltılması, aile içi iletişimin güçlendirilmesi, ebeveynlik becerilerinin arttırılması ve ailenin güçlü yönlerinin saptanması ve bu kaynakların doğru bir şekilde kullanılması amacıyla çocuk odaklı aile terapisi yöntemiyle çalışılarak problemin çözümü sağlanır.

 

 

 

Evlilik Öncesi Danışmanlık

 

Evlilik çiftlerin yaşamında çeşitli değişiklikler yaratır, roller değişir. Evlilik ile çiftler aynı ortamları paylaşırlar, birbirlerinin istek ve ihtiyaçlarını karşılamayı, ortak kararlar almayı, sorumlulukları paylaşmayı, çatışma çözmeyi öğrenirler.

Evlilik öncesinde çiftlerin evliliğe ilişkin inançları, beklentileri, evlilik ile karşı tarafın değişeceğini düşünme, geçmiş öğrenmeleri evlilik süreçlerini etkileyebilir. Örneğin evliliği daha mutlu olmak için isteyenler hayal kırıklıkları yaşayabilir ve umutlarını yitirebilirler. Bu gibi durumlarda mutluluğun kişilerin arasındaki ilişki ile yaşanabileceğini hatırlatmak gerekir.

Aile yaşamının temeli eşler arası ilişki ve iletişimdir. Zaman zaman ortaya sorunlar çıkabilmektedir. Sorumluluklar, çocuk bakımı ve yetiştirilmesi, köken aileler ile ilişkiler, çocuklar hakkında verilecek kararlar yaşanan sorunlara örnek olarak verilebilir. Bu sorunların yaşanma sıklığı ve şiddeti evlilik süresine, eşlerin kişilik özelliklerine göre farklılaşmaktadır.

Evlilik Öncesi Danışmanlık, evlilik hazırlığında olan çiftlerin, birbirlerini daha iyi tanımaları, kişisel ve ortak hedeflerini belirlemeleri, açık ve etkili iletişim biçimlerini öğrenmelerini, problem çözme becerileri edinmelerini sağlayarak, doyum sağlanan evlilik hayatı sürdürmelerini, , evliliğe geçiş sürecini kolaylaştırmak, yaşanan güçlüklerin kriz haline gelmeden çözülmesi,  sağlıklı iletişim tekniklerini kazandırması ve çiftlerin birbirlerini daha iyi tanıması noktasında; profesyonel aile danışmanı veya aile terapistleri yardımıyla sağlamaya çalışmaktır.

 

 

 

Evlilikte Öfke Problemleri

 

Öfke uygun bir biçimde ifade edildiğinde son derece sağlıklı bir duygudur. Ancak tersi durumlarda yıkıcı etkilere yol açabilir. Öfke, çocuk istismarı ve ev içi şiddet, fiziksel ve sözel taciz gibi sorunlarda görülebileceği gibi birçok kişisel ve sosyal problemin ortaya çıkışında rol oynar. Öfke kişiler arası ilişkilerde problem yaşanan birçok durumda önemli bir etkendir ve bireylerin iş ve aile yaşantılarına ilişkin ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Ev içi fiziksel ya da sözel şiddet ( eşe ve çocuğa yönelik ) öfke kontrolsüzlüğünün ortaya çıkardığı en önemli problemdir. Öfke ile etkin bir şekilde baş edememe ve kısıtlı problem çözme becerileri nedeniyle birey sosyal ilişkilerden kaçınır.

Öfke ile etkin bir şekilde baş edememe sonucunda kişilerde sigara kullanımı, madde bağımlılığı, yeme bozuklukları ve depresyon gibi sorunlar açığa çıkabilir. Öfkeyi kontrol etme ile ilgili sorunları olan bireyler sıklıkla diğer duygularını da uygun bir şekilde ortaya koyma güçlüğü çekerler ve bu durum kişilerde gerginlik ve stres gibi ruh sağlığını tehdit eden kronik problemler ortaya çıkabilir. Uygun yollarla ifade bulamayan öfke ve saldırganlık ve düşmanlık duyguları kişilerde ciddi sağlık problemleri ortaya çıkarabilir. Özellikle kalp damar hastalıkları ve mide bağırsak sistemi hastalıkları ihtimali artar.

 

 

 

Evlilikte Kıskançlık Problemleri

 

Kıskançlık, her birimizin hayatının belli dönemlerinde karşı karşıya kaldığı bir duygudur. Sevilen birini ya da bizden daha fazlasına sahip olanı kıskanırız. Kıskançlık duygusu insanlık kadar gerçektir, yokluk durumundan bahsedemeyiz. “Hayatımda hiç kıskanmadım” diyene bakışımız bile kıskançlığın doğal olduğu gerçeğini gösterir bize, hatta kıskançlık makul düzeyde kabul edilir bir duygudur. Bizden daha iyi olan birini kıskanmamız rekabet duygusunu geliştirir, motive edici özelliği vardır. İlişkilerdeki makul düzeydeki kıskançlığın birleştirici etkisi olduğu da söylenir. Kıskançlık bazen bir sevgi göstergesi, bazen de sevginin ölçütü olarak algılanır. Bu nedenle özellikle ilişiklerin genelinde kıskançlığa hoşgörü ile bakılabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, makul düzeyde olmayan kıskançlık her zaman zarar verir.

Kıskançlık, kaybetme korkusu ile ortaya çıkan, tehdit algısına karşı gelişen bir tepkidir. Patolojik kıskançlık, kaybetme korkusuna karşı mantıksız saplantılar ve tepkilerle gelişir. Bu saplantılar irade dışı, benliğe yabancı, bilinçli çaba ile kovulamayan, inatçı biçimde yineleyen imge ya da dürtülerdir. Patolojik kıskançlık gösteren kişi, sık sık eşinin ya da sevgilisinin kendisini aldattığını düşünür. Bu aldatılma tehdit’ine karşı önlemler almaya çalışır. Eşini takip eder, evden dışarı çıkmasını, camdan bakmasını istemez, perdelere ve çarşaflara işaret koyar, giydiklerine ve arkadaşlarına karışır. Hatta gelişen teknoloji ile bu önlemler daha teknolojik görünüm kazanmıştır. Yeni nesil patolojik kıskançlık gösteren kişi, telefonları ve bilgisayarı sık sık kontrol ederek, eve gizli kamera koyarak eşinin davranışlarını izler ve en ufak bir değişiklik, eşinin duygu durumundaki en ufak bir farklılık, aldatıldığının kanıtı olması için yeterlidir. Kişinin aldatıldığına dair inancını mantıklı açıklamalar ve gerçek kanıtlar değiştiremez. Bu durum, İlişkilerde iki tarafı da yorar ve ilişki çekilmez bir hal alır. Kavgalar artar, şiddet görülebilir. Çoğu evlilikler bu nedenle boşanma ile sonuçlansa dahi patolojik kıskançlık gösteren eş, gerçekçi olmayan şüphelerinin yarattığı tehdit’i yok etmek için mantıklı olmayan davranışsal eylemler gösterir. Bundan dolayı boşandığı eşini ya da ayrıldığı sevgilisini takip etmeler, tehditler ve şiddet devam eder.

 

 

Evlilikte Uyum Problemleri

Evli çiftler, kurdukları ortak yaşam biçiminde, yemek alışkanlıklarından, uyurken ışığın açık kalıp kalmayacağına kadar bir çok küçük ayrıntı nedeniyle çatışabilirler. Bu farklılıkların uygun biçimde ve zamanda ifade edilmemesi, karşılıklı olarak yapılan fedakarlıkların ve gösterilen çabanın, eşlerden biri tarafından eşit olarak algılanmaması, küçük ayrıntıları büyük problemlere dönüştürebilir. Çiftin hayatına bir bebeğin katılması (anne-baba olma evresi) ile birlikte, farklı tutum ve alışkanlıklar yeniden gündeme gelir. Ayrıca bebeğin doğumu, anne-baba olmanın yanında anneanne, babaanne, dede, dayı, amca, hala ve teyzelerin de yeni roller üstlenmesi demektir ve herkes yeni doğan bebekle kurduğu bağ üzerinden onun yetiştirilişi hakkında söz sahibi olduğunu düşünür. Çiftin bebek sahibi olması bir yandan kendilerini aile gibi hissetmelerini sağlarken, diğer yandan akrabaların aşırı müdahaleleri, özel bir hayatlarının kalmadığını hissettirebilir.

Eşler arasında problemlerin ortaya çıkması halinde ise onları çözmek için çabalayan tarafın yanlış çözüm yollarını yoğun bir şekilde uygulamaya çalışmasıyla da problemler daha da büyümektedir. Uygulanan bu çözüm yollarının da problemin bir parçası haline geldiği de sık karşılaşılan bir durumdur. Bu durumlarda da aile terapistinin yardımı ile denenen çözüm yollarını gözden geçirmek, yeni çözüm yollarını hayata geçirmek için faydalı olacaktır.

 

 

 

Evlilikte Cinsel Problemler

 

Evlilikteki cinsel problemlerin yüzde biri bedensel faktörlere dayanırken geri kalan ve neredeyse bütününü oluşturan büyük çoğunluğu bedensel değil psikolojik sebeplerden kaynaklanmaktadır. Tedavisi mümkün olmasına rağmen çoğu kişi bu problemini yok saymaya çalışır ve tedaviden kaçınır.

Hem kadınlarda, hem de erkeklerde cinsel problemlere çok sık rastlanır. Sebepler bireye özgü olsa da genellikle cinsel açıdan ailevi baskı altında yetişmiş kişilerde cinsel problemler kaçınılmazdır. Cinsellikle ilgili yanlış bilgilendirilmeler, yaşanmış kötü tecrübeler de cinsel sorunlara yol açabilir.

Kadınlar kültürel sebeplerden cinselliği konuşmaktan çekinmekte, ayrıca cinsel fonksiyon bozukluğuna rağmen cinsel hayatını devam ettirebildiği için de cinsel sorunu ile yaşamayı tercih edebilmektedir. Hatta bazı kültürlerde cinselliği sadece eşinin ihtiyaçlarını karşılamak için yaşayan, kendi cinselliğini önemsemeyen ve probleminin farkında olmayan kadınlar dahi vardır.

Kadının cinsel hayatını yönlendirmesinde erkeğin etkisi büyüktür. Kadınlarda in kaynağı sadece kadın değildir. Kadın başka bir takım sebeplerden cinsel soğukluk ve isteksizlik yaşayabilir fakat erkeğin bu konudaki yaklaşımı bu problemi n çözümüne yardımcı da olabilir, daha da kötüye gitmesine sebep de olabilir. Kadınlar da cinsel istek eşine karşı duyduğu sevgi, sevilme ve beğenilme hisleri ile doğru orantılıdır. Cinsel isteksizlik kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Kadının fizyolojik özelliklerinin yanı sıra aile içerisindeki sorumluluğunun daha fazla olması, eşinden destek görememesi, eşi tarafından kötü söz ve şiddete maruz kalması özellikle cinsel isteksizliğe yol açar.

Evliliklerinde cinsellik dışında başka problemleri olmayan çiftler bu sorunu kolaylıkla aşabilirken, problem önemsenmeyip tedavi süreci ertelendiğinde evlilikte başka iletişim ve uyum problemleri görülmekte; bu da her iki tarafın iş ve sosyal hayatını olumsuz etkileyebilmektedir. Bu süreçte karşı taraf eşine anlayışlı davranmalı ve sabırlı olmalıdır. Eşinin baskısı ile tedaviye zorlanan kişilerde problemin çözümü çoğu zaman mümkün olmaz. Psikolojik sebeplerin ortadan kaldırılmasında kişinin kendini hazır hissetmesi ve çözümü konusunda istekli olması birinci koşuldur. Kişinin cinsel problemini fark etmesi için öncelikle özgüveninin yerinde olması ve cinselliği hak ettiğini düşünmesi gerekir.

Cinsel hayatında sorun yaşayan kadınların bir kısmı bu sorunu kabullenip hayatlarını bu şekilde devam ettirmeye çalışırlar, fakat bu çözüm değildir ve başka sıkıntılar yaşamalarına sebep olur. Görülen en büyük etki mutsuzluk, huzursuzluk, tahammülsüzlük ve bunların getirdiği bir takım fiziksel rahatsızlıklardır ( baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, mide bulantısı, karın ağrısı, unutkanlık, çarpıntı, bayılma... gibi).

 

Kadınlarda en sık görülen cinsel problemler;

  • Vajinismus (İlişkiye Girememe),
  • Cinsel İsteksizlik,
  • Orgazm Olamama,
  •      Cinsel Tiksinti.

Özellikle ülkemizde olduğu gibi erkekliğin cinsellikle özdeşleştiği kültürlerde yetişen bir erkeğin cinsel problemini kabullenmesi daha zordur. Cinsellikte erkeğin aktif ve yönlendirici olması gerektiği düşüncesi de erkeğin kendini baskı altında hissetmesine ve performans kaygısı ile sorun yaşamasına sebep olabilmektedir. Erkeğin cinsel problemini kabullenmesi ve çözüm araması için zamana ihtiyacı olabilir. Bu süreçte ısrarcı ve sabırsız davranan kadınlar eşlerine yardımcı olamaz, aksine erkeğin bu konuda bir direnç geliştirmesine sebep olabilirler.

Cinsel sorunları olan bazı erkekler mastürbasyona yönelerek fiziksel ihtiyaçlarını gidermeyi tercih edebilirler. Fakat bu sağlıklı bir çözüm değildir. Kişi bir süre sonra bunu alışkanlık haline getirebilir ve eşiyle yaşadığı ilişki seyrekleşir. Cinselliğin seyrekleşmesiyle eşler birbirinden uzaklaşır ve her iki taraf da cinsel sorunu çözme isteğini kaybeder.

 

Erkeklerde görülen cinsel problemler ise;

  • Erken boşalma,
  • Sertleşme problemleri,
  • Cinsel isteksizlik,
  • Orgazm olamama.

Ruh sağlığının yanı sıra bedensel sağlığa dikkat etmek ve rahatsızlıkların tedavisini ihmal etmemek de cinsel hayatta yaşanan sorunları azaltmaya yardımcı olur. Genel sağlık durumu yerinde olmayan kişilerin, (fazla kilo, eklem problemleri, ağız ve diş hastalıkları, cilt hastalıkları... gibi) cinsel problem yaşama ihtimalleri daha yüksek, problemlerini çözme şansları düşüktür. Bedensel rahatsızlıklar ruhsal sıkıntılara, ruhsal sıkıntılar da bedensel problemlere yol açtığından hem ruh hem de beden sağlığımıza önem vermemiz gerekir.

Cinsel problemine karşı duyarlı olmayan ve bu konuda tedaviden kaçınan kişilerin eşlerinde bir takım şüpheler oluşabilmekte (eşinin kendisini sevmediği, beğenmediği, eş cinsel olduğu, bir başkası ile kendisini aldattığı... gibi); bu şüpheler evlilikte aşılması zor sıkıntılara yol açabilmektedir. Oysa ki basit bir tedavi ile evlilik hayatınızı çıkmaza sokmaktan kurtarabilir ve mutluluğu yakalayabilirsiniz.

Cinsel sorunlar her kültürde ve eğitim düzeyindeki kişilerde görülebilir. Cinsel sorununuzu kabul etmekten ve tedavi sürecinden kaçınmayınız.

 

 

 

İlişki Problemleri

Eşler, ilişkilerinde psiko-sosyal ve ekonomik sorunlara bağlı olarak değişen sorunlar yaşayabilmektedirler. Gelenek, görenek, dinsel inanç, ahlak yaptırımları, sosyal değerler, sosyo- ekonomik hayat, kuşaklar arası çatışma veya geniş aile ilişkilerinden ve karı koca cinsel sorunlarından kaynaklanan ilişki problemleri ve çatışmalar yaşanmaktadır. Bu çatışmaların olduğu zamanlarda, eşlerin, birbirlerinin tutum ve davranışlarına karşı toleranslarının düşük olması, hoşgörü sınırının daralması, iletişim kopukluğu veya uzun süre devam eden algılama veya ifade ediş farkından dolayı tartışmaların ve çatışmaların anlaşmayla sonuçlanmamasına neden olur. Bu durumun devamı da evliliklerde önemli bir oranda boşanmalara neden olmaktadır. Ayrıca çatışmalı ilişki yaşayan çiftlerin çocuklarının ciddi oranda gelişim ve davranış problemleri göstermesine neden olmakla birlikte, çocuk üzerinde ciddi oranda yıkıcı bir etkiye de neden olmaktadır. Yapılan araştırmalar boşanmaların büyük bir oranın 1-5 yıl ve 5-10 yıllar arasında gerçekleştiğini göstermektedir. Çift ve Aile Terapisi, çiftlerin evlilik birlikteliğini sağlıklı bir şekilde devam ettirmelerini, mevcut problemlerini çözmek ve ileride yaşaması muhtemel sorunlarıyla baş etmesini öğrenmelerini sağlamak için etkili bir yöntemdir. Bu nedenle çiftlerin aile terapistinden yardım almaları önemlidir.

 

 

 

 

İlişkide Güven Problemleri

Güven, hayattaki en değerli şeylerden biridir, belki de en önemlisi… Kendinizi güvende hissetmediğiniz bir ortamda kendinizi rahat hissedemez, duygu ve düşüncelerinizi karşınızdakine doğru düzgün aktaramazsınız. Güvensiz bir ortamdaysanız bedeniniz, ses tonunuz, mimikleriniz ve daha birçok edimleriniz anında fark edilir.

Güvensiz bir ortamın oluşmasının önemli nedenlerden birisi, ilişkide olduğumuz insanlarla  olan iletişim problemleridir.  Kişiler/eşler/çiftler arası ilişkilerdeki iletişimin açık-seçik olması; yani herhangi bir akıl okumaya yer bırakmayacak, belirsiz ifadelerin olmadığı, soru sormaya gerek bıraktırmayacak vb. bir iletişim biçiminde olması  durumunda kişiler/eşler/çiftler arası güvensizliğin ortaya çıkması söz konusu olmaz.

İletişimde olduğumuz kişinin bir durumu ile ilgili bizde bir “şüphe” oluşursa güvenli bir ilişki ortadan kalkar ve aklı sürekli kurcalayan sorular ortaya çıkar ki bu sorular güvenli bir ilişkinin oluşmasını engeller.  Güvensiz bir ilişki sağlıksız bir ilişkidir. Sağlıksız bir ilişkide, ilişki doyum sağlanamaz ve ayrıca bireylerin ruhsağlınıda olumsuz yönde etkileyen bir durumdur.

Güvenli bir ilişki öncelikli olarak kişinin kendine güvenmesiyle ve ne istediğini bilmesiyle başlar. “Ben ne istiyorum, nasıl bir ilişki istiyorum, nelere ihtiyacım var,  … vb” sorulara açık-seçik cevap veren bir kişi, nitelikli bir eş/partner/çift ilişkisi kurabilir. İlişki içinde bulunan bireyler kendi  sorunlarını çözmekte zorlanmaları durumunda profesyonel bir yardım danışman / psikoterapist’den almaları çözüm sağlayacaktır.

 

 

 

Aldatma ve Aile Terapisi

Evli bir çift öncelikle sevgili olmayı, çift olmayı, karı-koca olmayı öğrenir. Ardından yaşamlarına yeni üyeler, çocuklar gelmeye başlar. Bu noktada çiftlerin yeni düzenlemelere gitmeleri gerekir. Eşler bazen bu düzenlemeleri yapmakta zorlanırlar. Kadınların ilgisinin çocuklara dağılması sonucunda erkekler yeni arayışlara girebilmektedirler. Erkekler genellikle çocuklar küçükken aldatmayı tercih ederler. Kadınlarda ise bu durum, çocuklar evden uzaklaştıktan, yani ilgilenecek, merak edilecek şeylerin yaşamında azalmasından sonra görülmeye başlar. Bu boşalan yuva sendromu denilen şeydir. Aslında çocuklar evden gittikten sonra değil de ergen olduktan sonra, özellikle kız çocukları annelerin kendi ergenliklerinde yaşayamadığı şeyleri yaşamaya başladıklarında kadınlarda aldatma eğilimi daha çok görülür. Bu durum sadece kadınlarda değil, hem erkeklerde hem de kadınlarda yaşanır. Çocukları ergenlik çağına geldiğinde, kendi yaşayamadıkları şeyleri yaşamaya başladıklarında, bir yandan telaşla onları kısıtlamaya çalışırken, bir yandan da büyük bir kaygı ve heyecan duyarlar. Birçok zaman ise, kendi yaşanmamışlıklarını gidermeye yönelirler. Yani genellikle aldatmalar bu dönemde meydana gelir.

Eğer bir evlilikte aldatma yaşanmışsa, o ilişki kırılmıştır. Bu kırılma kendi haline bırakıldığı koşullarda, iltihaplanır, yapısı bozulur ve giderek kopuş yaşanır. Yok, eğer bu kırılma düzeltilirse, onarılırsa, buradan çok daha güçlü bir ilişki doğabilir. Yani aldatma, diğer sorunlarda olduğu gibi ikili bir karakter taşır. Kırıcı bir şey olabileceği gibi, bir fırsat da olabilir. Aldatma, doğal olarak çiftler arasında bir krize yol açar. Karşılıklı kuşku duyulur, güven sarsılmıştır ve yeniden kurulmak istenir. Büyük, tutkulu birliktelikler, ani öfke patlamaları ve korkular yaşanır. Bazen eşini kaybetme olasılığının getirdiği bir değer artışı da yaşanabilmektedir. Bireyler kendilerinden, kendilerinin yeterli olup olmadığından, neden diğer bir kişiye ilgi duyulduğundan kuşkulanmaya başlarlar. Yani aldatma durumunda genellikle ilişki sorgulanmaz. Kişiler kendilerini ya da eşlerini sorgularlar. Oysa sorun genellikle ilişkiden kaynaklanır. Dolayısıyla çiftler kendilerini ve birbirlerini suçlamaktan çıkıp, ilişkiyi düzeltmek için adımlar atabilirlerse ve bu değişiklikleri göz önünde bulunduran bir ilişki kurarlarsa, evlilik kurtarılabilir. Ancak bunun için çaba harcamak zorunludur. Yaptım, oldu-bitti mantığı, bireyleri hiçbir yere götürmez. İlişki onarılsa bile, asla eskisi gibi olmaz. Bazı hallerde çok daha titiz ve iyi bir ilişki kurulduğu da görülmekle birlikte, kesin olan şey eski duruma dönülemediğidir.